Moskovantalya..
Antalya'daki otellerde neredeyse hiç Türk olmadığını; ağzına kadar Rus'la
dolu olduğunu uzuuuun uzun anlatmaktansa... Kısaca, "seçimi Putin kazanır"
dedim, dün.
Biri mesaj atmış...
"Sen ne biçim gazetecisin, turist Ruslar'ın oy hakkı mı var?" diye soruyor.
E tabii, zekâ seviyesi bu olunca, korkarım, gün gelir hakikaten Putin bile
kazanır.
Neyse...
istanbul'dan bindik THY uçağına... Oturduk. Sonra indik. Çünkü bindikten 20
dakika sonra, 1.5 saat rötar olduğunu söyledi pilot... Döndük salona. Vakit
geçirmek için bir şeyler içelim dedik. 2 soda, 1 portakal suyu, 25 lira...
Ben iddia ediyorum... THY'nin sahibi olacağına, havalimanında büfen olsun,
daha kârlı... Homur homur homurdanırken, anons geldi. Gene doluştuk uçağa.
Tekerlekler kesildiğinde, rötar 2 saati aşmıştı. Buna da şükür... Apronda
deve kesen belediye otobüsçülerine THY'yi emanet edersen, uçtuğuna şükret.
İndik Antalya'ya... Taksi... Girdik otele.
Kapıda bir kız... Üstünde, Antep yöresine ait folklorik bir kıyafet...
Hesapta, yerel hoşluk ayarlamışlar ama, Antalya yöresini denk getirememişler
anlaşılan.
"Merhaba" dedik.
"Hujgeldınız" dedi.
Yer, Antalya... Kıyafet, Antep... Kız, Rus.
"Eyvah" dedim eşime...
"Galiba biz havadayken, Antalya'yı kökünden Ruslar'a sattılar..."
AKP çünkü bu.
Satar mı, satar.
Şaka bir yana, eskiden sadece resepsiyonda Rus çalışırdı. İpin ucu kaçmış...
Garsondan barmene, spor hocasından animatöre, alayı Rus... "Zıbgniev
dobırlıçski" falan diye konuşuyorlar kendi aralarında, tek kelime
anlamıyorsun... SPA'daki masajcılar zaten Bali'li... Gece gösterisi
yapanlar, Çinli, Ukraynalı, Brezilyalı... "İstihdam" yarattığımız Türkler,
bahçıvan ve plajda havlu topluyor! 85 derece, güneşin alnı kabağında bi tek
bizim garibanlar çalışıyor. Öbürleri klimalı.
Uzatmayayım, attık bavulları...
Doooğru havuza.
Tatiana orada, Natasha orada, Elena orada... Ama, öyle yan gözle falan
bakmak yok. Çünkü Boris de orada, İgor da orada... Üstelik, arkadaşlar
bildiğin yarma... En ufak tefeği, Mehmet Okur gibi... Yani, günü bittiğinde,
"çıkmıyorum ulan odadan" dese, "canın sağolsun abi" demekten başka çare yok.
Gazeteciyiz ya, dayanamadım...
Yakaladım müdürü.
Her ihtimale karşı, sordum önce...
- Birader Türk müsün?
- Türk'üm...
- Hay gözünün yağını yiyim, gel iki laf edelim, Türkçe'yi unutacağız bu
gidişle.
Oturduk... Anlattı.
- Bu yaz, vaziyet çok daha vahim...
- Niye?
Devam etti...
- Yabancıya 35 Euro'ya oda veriyoruz. Geçen sene de 35 Euro'ya veriyorduk...
Sıfır zam. Zam yaparsan, gelmiyorlar. Lira'ya çevir, 60 lira filan. Türk'e
aynı odayı, geçen sene 125 liraya veriyorduk, bu sene 185 liraya veriyoruz.
Yani bir Türk, geçen sene 2 katı ödüyordu, bu sene 3 katı ödüyor. Yabancıya
zam yapmamak için, kendi vatandaşımızı kazıklıyoruz.
O kadar açık konuştu ki, "resmen keriz yerine konduğum" halde, kendisini
affettim. O da, bu iyiniyetim karşılığında, Almanya ve Rusya üzerinden nasıl
ucuza rezervasyon yapabileceğimi öğretti... Ödeştik.
Turizm politikamız, işte bu...
Parası olan vatandaşını kazıklayacaksın, paraya ihtiyacı olan vatandaşını da
en ağır işlerde çalıştıracaksın... Milletin vergilerini, teşvik olarak
dağıtıp, önce dünyanın en lüks tesislerini yapacaksın, sonra da bedavaya
yakın fiyatlarla yabancıya sunacaksın.
Bu nedenle diyorum ki, "Antalya'da seçimi Vladimir Putin kazanır, Angela
Merkel de 4 milletvekili çıkarır..."
Çıkarmalı!
Çünkü biz devamlı seçim yapıyoruz, haklarımızı savunsunlar diye, tatil
bölgelerinden milletvekili çıkarıyoruz da, n'oluyor?
Rus'a yarıyor... Alman'a yarıyor...
Bize gram faydası yok.
O zaman, neden illa milletvekili seçeceğiz diye ısrar ediyoruz ki?
Bırakalım, adamlar kimi istiyorsa, onu seçsin, nasıl istiyorsa, öyle
yönetsin... Sonuçta, bizim memleketimizde, onların istediği olmuyor mu?
NOT:
Deveciler, dönüşte de 1.5 saat rötar yaptı.
yazı mail olarak gelmişti, yazının kime ait olduğunu bilemiyorum, ama bence hepimizin sesi olmuş, kim yazdıysa kalemine sağlık.