Bize özgürlük'ten söz et, dedi...
Ve El Mustafa yanıtladı:
Kentin kapısı önünde ve ocaklarınzın başında özgürlüğünüze tapınmak üzere yere kapanmış olduğunuzu görmüşümdür...
Bu tapınmalarınız sırasında,kölelerin,kendilerini ezip öldürmekte olan bir zalim buyrukçunun karşısında eğildikleri gibi öne kapanmıştınız...
Hatta aranızda en özgür diye bilinenin bile,tapınağın korusunda ve burçların gölgesinde özgürlüğünü bir boyunduruk ve kelepçe gibi taşımakta olduğunuda görmüşümdür...
Ve içim sıra yüreğim kanamıştır;ne zaman ki özgürlüğün arama tutkusu dahi sizi rahatsız eder ve özgürlüğün bir erek ve tatmin olduğuna dair konuşmayı keserseniz, işte ancak o zaman özgür olabilirsiniz...
Ne zaman ki günleriniz ihtiyaçları düşünmeden ve geceleriniz de bir pişmanlık ve tutkuyla dolu olmadan geçer, işte o zaman gerçekten özgür olursunuz...
Daha doğrusu bu gibi dertler yaşantınızı alt üst ettiği halde kendi bağımsızlığınız ve isteğinizle bunların üstesinden gelebildiğinizde özgür olabilirsiniz...
Ama idrakinizin sabahında,öğle saatlerinize vurduğunuz zincirleri kıramazsınız,gecelerinize ve gündüzlerinize nasıl üstün gelebilirsiniz...?
Oysa gerçekten,sizin özgürlük dediğiniz bu zincirlerin en sağlamıdır,ama her halkası güneşin ışınlarıyla parıldamakta ve gözlerinizi kamaştırmaktadır...
Ve özgür olabilmeniz için,kendi benliğinizin görüntülerinden uzaklaşmanız gerekir değil mi..?
Diyelim ki,bu görüntülerden biri adil olmayan bir kanun,ama onun sizlerin alnına yazmış olan yine kendi ellerinizdir...
Alnınıza yazmış olduğunuz bu kanunun,ne kanun kitaplarını ateşe atmakla,hatta ne de okyanusun bütün suyuyla yargıçlarımızın alınlarını yıkamakla silip-temizleyebilirsiniz...
Ve diyelim ki,kendisinden kurtulmak istediğiniz bir despot var,ilkin onun içinizde kurmuş olduğu saltanatı yıkmanız gerekir...
Çünkü,bir zalimin özgür ve başı dik insanlara hükmedebilmesi için,onların özgürlüklerinde bir zulüm ve gururlarında bir utanç bulunması gerekmez mi...?
Eğer kurtulmak istediğiniz bir dertse,bilin ki bu derdi bir başkası değil kendiniz kendi başınıza sarmışsınızdır...
Ve eğer kurtulmak istediğiniz görüntü bir korkuysa, o korkunun yerleştiği yer kendisinden korkulanın eli değil,sizin yüreğinizdir...
Gerçek şudur ki,varlığınızın içindeki her şey birbiriyle sarmaş dolaş devinmektedir..Arzulanan ile korkulan,nefret edilen ile kutlanan,kendisine yönelilen ve kaçılan birbirine girmiştir...
Bütün bu nesneler,sizlerin içinde birbiriyle kesişen gölgeler gibi çift çift gezinmektedir...
Ve ne zaman ki bir gölge soluklaşıp silinir,gerideki ışıklardan biri öne çıkar ve bir başka gölgelyle ışık olur...
Bu nedenledir ki,özgürlüğünüzün kendisine vurulmuş olan zincirlerinden kurtulduğunda,daha büyüyecek bir özgürlük zinciri olur...