Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


 
AnasayfaAnasayfa  PortalliPortalli  GaleriGaleri  AramaArama  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yap  

 

 10. Uluslararası İstanbul Bienali, 8 Eylül - 4 Kasım 2007

Aşağa gitmek 
+2
fnd06
LiMaN
6 posters
Sayfaya git : Önceki  1, 2
YazarMesaj
LiMaN
Administrator
Administrator
LiMaN


Mesaj Sayısı : 1977
Kayıt tarihi : 10/12/06

10. Uluslararası İstanbul Bienali, 8 Eylül - 4 Kasım 2007 - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: 10. Uluslararası İstanbul Bienali, 8 Eylül - 4 Kasım 2007   10. Uluslararası İstanbul Bienali, 8 Eylül - 4 Kasım 2007 - Sayfa 2 Icon_minitimeSalı Ekim 16, 2007 6:59 am

'****** üzerinden ilgi çekmeye çalışıyorlar'

Bienalin küratörü Hou Hanru'nun katalogdaki yazısına tepkiyle başlayan "Kemalizm" tartışmalarına son noktayı İstanbul Kültür Sanat Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Şakir Eczacıbaşı koydu... Eczacıbaşı, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'ni sanatla uğraşmak yerine ilgi çekmeye çalışmakla suçladı

10. Uluslararası İstanbul Bienali, 8 Eylül - 4 Kasım 2007 - Sayfa 2 Axyas01
Yasemin Bay


10. Uluslararası İstanbul Bienali'nin açılışından tam 20 gün sonra yaşanan "Kemalizm" tartışmalarına İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) Yönetim Kurulu Başkanı Şakir Eczacıbaşı son noktayı koydu.
Bienalin küratörü Hou Hanru'nun bienal kataloğunda yer alan metni Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi (MÜGSF) tarafından bir bildiriyle kınanmış; Dekan Prof. Nazan Erkmen'in imzasını taşıyan bildiride Hanru'nun yazısında "Kemalist projeyi tepeden inme bir dayatma" olarak değerlendirmesi eleştirilmişti.
Bu bildirinin ardından ise birçok eleştirmen, sanatçı ve küratör görüşlerini açıklamışlar, kimi Erkmen'i haklı bulurken kimi de Hanru'nun sözlerinin yanlış değerlendirildiğini, sanatta ifade özgürlüğüne dikkat çekerek, bu konuların tartışılabilmesi gerektiğini belirtmişlerdi.
Eczacıbaşı, Milliyet'e verdiği özel röportajda bienal üzerine yaşanan "Kemalizm" tartışmalarına ve suçlamalara birinci elden açıklık getirdi...


'Hayretle karşıladık'

İstanbul Bienali'nde ******çülük tartışmasını başlatan MÜGSF'nin hazırladığı kınama metnini okuduğunuzda aklınızdan neler geçti?
Bir üniversitenin güzel sanatlar fakültesi dekanının bienale böyle bir bildiri üzerinden tartışma yaratarak yaklaşmasını hayretle karşıladık. Bazı eleştirilerde İKSV de hedef alındı. Oysa 35 yıllık geçmişinde İKSV'nin cumhuriyet ilkelerine ve ****** devrimlerine gösterdiği saygı açıkça kendini belli eder. Biz bunu "******çüyüz" diye bağırarak değil, bir kültür ve sanat kuruluşuna yaraşır biçimde yapıyoruz.

Hanru'nun metnine ufak da olsa herhangi bir tepki bekliyor muydunuz?
Metnin tepki göreceğini hiç düşünmemiştim. Kaldı ki bir küratörün ya da bir sanatçının düşüncesine karışmamak İKSV'nin en önde gelen kurallarından biridir. Hanru, aylarca İstanbul'da kaldı, Türkiye üstüne birçok kitap okudu, çeşitli kişilerle görüştü. Bienal kataloğundaki uzun yazısında dile getirdiği iki söz üzerinde duruluyor: "Cumhuriyetin tepeden inmesi" ve "bunun çelişki ve ikilem yaratması." Bugün Şerif Mardin'den Çağlar Keyder'e kadar birçok toplumbilimci buna benzer düşünceler ileri sürüyor.

Metinlerin algılanışı, okuma şekline göre değişir. Siz Hou Hanru'nun metni üzerinden nasıl bir okuma yaptınız?


'Üç üniversite ilgisiz'

Hanru, küreselleşmenin toplumsal, kültürel, sanatsal bakımdan güçlü devletlerin gelişmekte olan ülkeleri hegemonyaları altına aldığını, bu gerçek karşısında belli bir ütopyacı idealizmin gerekli olduğunu söylüyor. Bunun için de Türkiye'nin, özellikle İstanbul'un, küreselleşmenin sanatsal ve kültürel açılardan incelenmesine benzersiz bir ortam sağladığını düşünüyor. Bu düşüncenin cumhuriyet devrimlerine, ****** ilkelerine karşı bir yanı olabilir mi?

İstanbul Bienali gibi bir sanat etkinliğinde ****** ve ******çülük üzerinden böyle bir tartışmaya gidilmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
******'ü bu şekilde korumaya kalkmak aslında ******'ü küçültmek demektir. ******'ün düşünceleri o kadar güçlüdür, o kadar Türkiye'yi ileri götürmüştür ki... ******'ten yana olanların saklayacakları bir şey yok. Niçin bunun üstünü kapatarak ortalığı karıştırıyoruz?

Tepkiyi verenin, tartışmayı başlatanın saygın bir sanat kurumu olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
İstanbul'da 21 üniversite bulunuyor. Bunlardan 15'i bizden rehber isteyerek öğrencilerine bienali gezdirdi. Üç üniversite de önümüzdeki günlerde gelecek. MÜGSF ise bienale ilgi göstermeyen üç üniversite fakültesinden biri. Kendileri bienal ile ilgilenmiyor, ****** üzerinden ilgi çekmeye çalışıyor.


Hanru ile konuşmalıydı

İKSV'nin daha önceki açıklamasında "Bu tartışmayı sanatsal platformda yapmak isterdik" denilmişti. Sözü edilen tartışma platformu nasıl olmalıydı?
Erkmen, elbette toplumsal konulardan da söz edebilir ama bunu bildirilerle suçlayarak değil, Hanru ile görüşüp onun gerçekte söylemek istediklerini öğrenerek, hatta bir tartışma ortamı yaratarak yapabilirdi. ****** düşünce özgürlüğü konusunda öğretmenlere şöyle sesleniyor: "Hiçbir zaman unutmayın ki, cumhuriyet sizden düşüncesi özgür, vicdanı özgür, irfanı özgür kuşaklar istiyor." ******çü düşüncenin üzerinde bu denli titizlikle duruyorlarsa, neden bunu da anımsamıyorlar? Bir yabancının özgür düşüncesine karşı neden bu kadar tepki gösteriyorlar? Küratörümüz Hou Hanru'nun istenilen yerde bu konuyu tartışmaya katılacağını biliyorum.

"Hanru tespitini yaparken, Türkiye'yi o günkü koşullarına göre değerlendirmeliydi" şeklinde bir eleştiri gelmişti. Bu eleştiriyle ilgili ne düşünüyorsunuz?
Hanru bugünkü durumu değerlendirirken, "****** neden bunları yaptı?" demiyor, "Böyle sonuçları görülüyor" diyor. Bu bir gerçek değil mi? O günkü koşulları belirtmiyor diyenler var. Peki bugünlerde neler oluyor? ****** üzerine kıyametler kopuyor. ******'ü tabu yapmak ona karşı olmak demektir. O bir liderdi. O'nu put haline getirmeyelim, O'nun benzersiz devrimlerini, düşüncelerini gerekiyorsa görüşelim, konuşalım, O'nu böylece yaşatalım.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://liman.yetkin-forum.com
LiMaN
Administrator
Administrator
LiMaN


Mesaj Sayısı : 1977
Kayıt tarihi : 10/12/06

10. Uluslararası İstanbul Bienali, 8 Eylül - 4 Kasım 2007 - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: 10. Uluslararası İstanbul Bienali, 8 Eylül - 4 Kasım 2007   10. Uluslararası İstanbul Bienali, 8 Eylül - 4 Kasım 2007 - Sayfa 2 Icon_minitimeSalı Ekim 16, 2007 7:07 am

kardeşim türkiyeye bir küratör geliyor. Adamı üniversiteleri gezdiriyorlar. eeee sadece üniversitelerde yapılanları görüyor.eeeee zaten öyle aslanlar gibi sanatçılar var ki bu yapılanlara dışarıdan gülüyor. bu tüm dünyada böyle. etkinlikler bienaller de kartellerin elinde. sonrada sanat adamıyız diye ortada geziyor birileri...eeeee..

Bunlar basamakları oluşturuyor. bizler paylaşıma herşeyi atmaya devam edelim arkadaşlar. gündem yakalama çabaları bildiklerini onkat fazla biliyor herkes. Eczacıbaşı da kafasını kumdan çıkarsın. Koç holding de. Sanat su gibidir yolunu bulur ve kendi tarihini yazar bunlara kafa takmadan paylaşmaya devam.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://liman.yetkin-forum.com
yeşil
Moderator
Moderator
yeşil


Kadın
Mesaj Sayısı : 64
Yaş : 35
Kayıt tarihi : 04/04/07

10. Uluslararası İstanbul Bienali, 8 Eylül - 4 Kasım 2007 - Sayfa 2 Empty
MesajKonu: Geri: 10. Uluslararası İstanbul Bienali, 8 Eylül - 4 Kasım 2007   10. Uluslararası İstanbul Bienali, 8 Eylül - 4 Kasım 2007 - Sayfa 2 Icon_minitimeSalı Ekim 16, 2007 5:45 pm

sanırım bahsedillen yazı bu:

İmkânsız Değil, Üstelik Gerekli:
Küresel Savaş Çağında İyimserlik

Hou Hanru



1
Küresel savaş çağında yaşıyoruz.
Bu savaş, çatışma ve çarpışmaların büyük bölümü gelişmekte olan ülkelerde gerçekleşiyor. İmparatorluk’un merkezi dünyanın geri kalanına acımasızca şiddet ihraç etti. Öte yandan, sömürgelikten çıkma ve bağımsızlık aşamasından modernleşme ve küreselleşme aşamasına yapılan zorlu geçişte gelişmekte olan dünyanın karşı karşıya bulunduğu bir zorluk da söz konusu.
Üçüncü Dünya, batılı olmayan dünyanın uzun sömürgelik yıllarından sonra bağımsızlaşma, kendi ulus devletlerini, kendini tanıma, bağımsızlık ve eşitlik ilkeleri temelinde icat etme projesiydi. Modernleşme tam da bu hedefe giden yol haline geliyor ve çoklu modernlikler bu yolun ideolojik ana hatlarını sağlıyor.
Dolayısıyla Üçüncü Dünya, tanımı itibarıyla küresel bir proje. Kitleleri, Üçüncü Dünya için mümkün tek yol olarak modernleşmenin önemine ikna etmek için elit sınıfın ‘daha aşağı’ sınıfların, silahlı kuvvetlerin ve uluslararası yardımın kabul, işbirliği ve desteğine bağlı modernlikleri ve reformları dayatmanın tepeden inme modellerine başvurması gerekmektedir.
Bu dayatma genellikle şiddetli ve diktatörce olmuştur ve halkın hayat koşullarındaki soysuzlaşmaya egemen sınıfların ayrıcalıklarını protesto ederek tepki göstermesi, IMF ve Dünya Bankası gibi liberal kapitalist güçlerin dış ve uluslararası aracılarına karşı kitlesel hareketlilik ve protestolarla direnerek toplumsal haklarını geri alması gerekmektedir. Bu toplumsal hareketlilikler aynı zamanda uzun süredir ‘gömülü’, sağ milliyetçilik, etnomerkezcilik, ırkçılık ve dini tutuculuk gibi bir çok muhafazakar ideolojiyi ve değerleri de uyandırdı ve bu grupların ‘yeniden doğması’na ve kritik toplumsal boşluklar içerisinde popüler olmasına izin verdi.
Üçüncü Dünya şimdi bir çelişki ile karşı karşıya; ‘yeniden doğuş’a varabilmek hem bir kriz hem de bir hedef haline geldi. Kilit soru, batılı olmayan dünyanın hala, liberal kapitalizmin sürüklediği ve Batılı güçlerin tahakkümü altındaki küreselleşmenin doğurduğu zorluklar karşısında etkili modernleşme ve modernlik modelleri icat edip edemeyeceği.
Batılı olmayan ilk modern cumhuriyetlerden ve gelişen dünyanın kilit oyuncularından biri olarak Türkiye’nin tarihi ve son dönem konumu bu yöndeki en radikal, çarpıcı ve etki uyandıran vakalardan birini oluşturuyor. Ancak can alıcı bir sorun, Kemalist proje tarafından savunulan modernleşme modelinin yine de sisteme dahil bazı çözülemez çelişkiler ve ikilemlerle dolu, tepeden inme bir dayatma olması: reformların, devrimci birer araç olarak gerekli olmalarına rağmen yarı-askeri bir şekilde dayatılması demokrasi ilkesine aykırıydı; milliyetçi ideoloji evrensel hümanizmin benimsenmesine aksi yönde işledi ve toplumsal bir elit önderliğindeki ekonomik ilerleme toplumsal bölünme üretti. Popülist siyasi ve dini güçler, taleplerini toplumun ‘taban’ında yeniden oluşturmayı ve yönlendirmeyi ve bu talepleri kendi çıkarları yönüne çevirmeyi başardılar.
Bu küresel savaş ve liberal kapitalizmin küreselleşmesi çağında, modernleşme ve modernlik tartışmasına tekrar can vermek ve toplumsal gelişmeyi iyileştirecek eylemci öneriler ortaya koymak imkansız değil, üstelik gerekli. Bugün modernleşme yerel koşullar ve ideallerle ilişkili çeşitli modeller üzerinde, ve bireysel yerellikle ile ‘küresel’ arasındaki uzlaşmaların alanında gerçekleştirilmeli. Başka bir deyişle, Türkiye toplumunu mevcut çelişkili durumundan çıkarmak için, bireysel haklara ve hümanist değerlere saygı üzerine kurulu, aşağıdan gelen, gerçekten demokratik bir modernleşme ve modernlik projesi gerekmektedir. Bu geçiş halindeki küresel durum için de geçerli.

2

Çağdaş sanat modernleşmenin ve modernliğin bir ürünü. Küreselleşme ve birçok gelişmekte olan ülkenin küresel üretim ve iletişim sistemiyle bütünleşmesiyle birlikte, çağdaş sanat, Batı’nın çok ötesinde, her yerde yaratılıyor ve sergileniyor.
20 yıl önce kurulan İstanbul Bienali hem iç kültürel gelişme hem de uluslararası statü arayışındaki Türkiye’nin modernleşme projesinin bir parçası olarak anlaşılmalı. Bienal artık belli bir olgunluk kazanmış durumda, ve şimdi üzerine düşen iş, taze kan bulup, çağdaş sanatın yaratılmasında bir öncü olarak kendini yeniden icat etmek.
Bugünün jeopolitik gerçekliği içerisinde, modernleşme sorusunun üzerine gitmek gerekli ve acil bir mesele. Kentleşme, ya da İstanbul’a özgü patlayıcı kentsel genişleme modernleşmenin en görünür ve önemli işareti. Dolayısıyla, İstanbul’un kentsel ve mimari koşullarını keşfetmek bu Bienalin anlayışının çıkış noktası ve merkezi referans noktası haline geldi. Kültürel, toplumsal ve hatta siyasi deneylerde bir öncü olarak çağdaş sanat şehirle ilişkili kurmalı, bu ilişki sayesinde bienal, yeni bir gerçeklik içerisinde taze enerji ve önem kazanabilir. Bienal yenilikçi projelerin ve stratejilerin bir laboratuarı, farklı, çoklu modernleşme modelleriyle yapılacak deneylerin ve üretimlerin mekânı haline gelmeli.
‘Modernliğin vaadi’ni eleştirel olarak yeniden incelemek için aralarında AKM, İMÇ, Antrepo No.3, santralistanbul ve KAHEM’in bulunduğu en önemli modern binalardan ve mekânlardan bazılarını seçtik. Bu bina ve mekânlar, şehrin kentsel modernleşmesinin çeşitli yüzlerinin ve modellerinin simgesel ve fiziksel aynaları. Bu mekânlarda, cumhuriyetçi devrimin ve modernleşmenin ütopyacı projesi, canlı, sürekli değişen ve ‘karmakarışık’ hem uyumlu hem çatışan, gerçekliğiyle buluşuyor. Bunlar modern şehirle ilgili tepeden inmeci görüşün, fark ve melezliği savunan ve yaygınlaştıran, alttan gelen hayal gücü ve eylemlerle çatıştığı yerler.

3

Böyle bir tartışmada, Bienal dahil sanatsal eylemler yenilikçi müdahale güçler aracılığıyla kültürel ve toplumsal değişikliklere ön ayak olmada -bir tür şehir gerillası gibi- rol üstlenebilirler. Metropolün bu sınırsız derecede dinamik, karmaşık ve heyecan verici gerçekliği sanatçılara ve diğer yaratıcılara, hayal güçlerini ve yaratıcılıklarını harekete geçirecek yoğun bir ilham veriyor.
Bienal projesi, en başından itibaren açıkça geleneksel bir sergi biçiminin ötesinde tanımlandı ve yapılandırıldı. Proje, bienali gerçek kentsel yaşamın titreşimiyle birleştirme mantığını benimsedi: araştırma aşamasından projenin geliştirilmesine, mekân seçimine ve bu mekânlardaki eylem ve sunumların biçimine, sanatçılar ve diğer katılımcılar arasındaki diyalog ve işbirliğine, mekânsal tasarımlar ve müdahaleler ve dönüştürmeler aracılığıyla gerçekleştirilmelerine ve iletişim stratejilerinin belirlenmesine. Bu bir ortak zeka projesi, Çokluk’un yapı ve işlevini mükemmel olarak yansıtan.
Bienal projesi, mekânsal olarak geniş bir kentsel alanlar yelpazesini kapsayacak, Avrupa yakasından Asya yakasına, merkez bölgelerden kenar mahallelere. Zaman açısından proje, geleneksel ‘iş saatleri’ sunumunun ötesine giderek bu uyumayan şehirde hayatın gerçekliğiyle hesaplaşıyor; proje, farklı mekânlarda günün yirmi dört saati sürekli işleyecek. Dört büyük ‘sergi’ ve sayısız özel proje ve paralel organizasyonla Bienal karmaşık bir sistem. Yeni kentsel hayat üretimini amaçlayan bitmeyen bir makine. Sonsuz bir kent labirenti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
10. Uluslararası İstanbul Bienali, 8 Eylül - 4 Kasım 2007
Sayfa başına dön 
2 sayfadaki 2 sayfasıSayfaya git : Önceki  1, 2
 Similar topics
-
» 52. Venedik Bienali

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Sanat :: Etkinlikler-
Buraya geçin: